Ana içeriğe atla

Tezhip Sanatı

Tezhip; arapça zehep (altın) sözcüğünden gelmekte olup altınlamak anlamında kullanılır. El yazması eserleri Hüsn-i Hat diğer adı güzel yazı, levha ve albümleri, padişah tuğralarını murakkaa denilen kâğıda altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme sanatıdır.

Tezhip yapan erkek sanatçıya müzehhip, bayan sanatçıya ise müzehhibe, tezhipli esere müzehhep adı verilmiştir.

Tezhib'de Kullanılan Malzemeler

1- KAĞIT
Gözü yorduğu ve yapılan tezbihi güzel göstermediği için ham kağıt kullanılmaz. Onun yerine bitkisel ve nebati boyalarla boyanmış kağıt kullanılır. Daha sonrada üzeri aherlenir. Aher bir çeşit ciladır, kağıdı doyurmak için yapılır. Sadece sanat eserlerinde aher kullanılır, çünkü yanlış yapıldığında silinebilme özelliği vardır.
Krem rengi : Çay suyu;
Kahverengi : Cevizin yeşil dış kabuğu veya nar kabuğu;
Sarı : Cehrî tohumu;
Kırmızı : Al bakkam;
Mor : Mor bakkam;
Şeker rengi : Şekerci ocağı isi;
Kırmızımtrak : Soğan kabuğu.


Boyanan kâğıtlar, ekseriya ipe asılarak kurutulduktan sonra, sıra âhârlemeye gelir. Yumurta âhâri, nişasta âhâri, un âhâri en çok kullanılan âhârleme tekniklerindendir. Âhârlenen kâğıd eskidikçe güzelleşir.


2- MÜHRE:
Sarı boya görünümünde olan sürme altın, kuruduktan sonra parlatılarak hakîki rengi kazandırılır. Bunun için, zermühre veya mıskale denilen, ucunda sert ve cilâlı parlak bir taş bulunan kalın kalem biçimindeki özel bir âlet kullanılır. Akik ten, Süleymâni taşından, yeşimden, yemen taşından yapılan ve farklı uçlara sahip olan zermühreler vardır. Yassı (bâdemî ) mühre, kartal burnu (sivri) mühre gibi... Bunları îmâl eden ustalara da endamcı denilirdi. Mühreleme, mat ve parlak olmak üzere iki şekilde yapılır. Yağlı cilde temas ettirilip kayganlaştırılan mührenin altın sürülmüş yerlerde fazla bastırılmadan yeterince dolaştırılması ile parlak ; altınlanmış zemin üstüne ince saman kağıdı konularak aynı işlem yapılmakla mat cilâ hâsıl olur. Ekseriyâ zemin olarak kullanılan altın mat, motifler parlak mührelenir. Mührelemenin bir diğer faydası da tahrir çekme safhasında fırçaya mâni olacak pürüzlerin giderilmiş olmasıdır. Altın, zermühreden başka iğne perdahı ( perdahtı ) denilen nokta çukurlaştırma usûlüyle de parlatılır. Bu işlem sırasında kullanılan âlet, ucu kağıdı delmeyecek kadar yuvarlanmış ve bir sapa yerleştirilmiş olan iğne veya ince çividir. İşlem sırasında kâğıda karşı dik açıyla elde tutulan âlet ile, altın sürülmüş yerlere aynı sıklıkla ve eşit kuvvetle bastırılarak noktalar konulur. XVII. yüzyıldan îtibâren rağbet gören bu parlatma tarzı, ufak alanlarda uygulandığı ve aşırıya kaçılmadığı takdirde câzibesini korur. Nitekim, iğne perdahtı na fazla yer verilmiş olan XIX. asır tezhiplerinde aynı asâletin bulunduğu söylenemez.


3-ALTIN
Bir altın alaşımı, içine katılan madenlerin cinsine göre renk alır. Gümüş ilavesiyle yeşil altın, bakır ilavesiyle kırmızı altın ve diğer tonlar bulunur. Altın, gümüşle alaşım neticesinde zamanla kararmasına rağmen tezhipte yeşil altın çok kullanılmıştır. Klasik usulde, zarlar arasına konulup dövülerek elde edilen ve kalınlığı mikronla ölçülebilen 5x10 cm ebadındaki on varak altına bir deste, yirmi desteye ise bir tefe denir. Böylece hazırlanan bir tefede 200 varak altın bulunur. Avrupa'dan gelen 8x8 cm ölçüsündeki varak altınlarsa defter halindedir ve her defterde 25 altın varak bulunur Altın varak XIX. yüzyılın sonuna kadar İstanbul'un Beyazıt ve Süleymaniye semtlerinde Varakçılar Hanı ve Çarşısı denilen yerlerde imal ediliyordu. Saflığı ve ayarı bakımından çok üstün olan Osmanlı altın varakları, Avrupa'dan gelen daha ucuz fabrika işi altın varaklarla rekabet edemeyince bu zanaat kısa zamanda sönmüştür. Bizdeki son altın varakçı, Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık yapan Beykozlu Hüseyin Yaldız ( ö.1949) ustadır.
Tezhipte kullanılan altın, bu varakların aşağıda anlatılacağı şekilde ezilmesiyle hazırlanır: Altın varakların ezme işi büyük ve çukur bir çini veya sırlı toprak kap içinde yapılır. Kabın derin olmamasına, sır kısmında çatlak bulunmamasına ve içinin yivsiz, temiz ve yağsız olmasına bilhassa dikkat edilir. Altın, parmakların yardımıyla ezileceğinden, bu işe başlamadan önce eller sabunla iyice yıkanarak temizlenmelidir. Ezme işleminde arapzamkı ile süzme bal aynı sonucu verdiği için, iyi cins arapzamkının koyu mahlûlünden veya süzme baldan birkaç damla alınıp kabın ortasına konur. Önce sağ elin orta parmağı zamka hafifçe değdirilip altın varak alınarak kabın içindeki zamkın üzerine bırakılır. Parlaklığı tamamen kayboluncaya kadar etrafa yaymadan tek parmakla ezilerek hamur haline getirilir. Bu esnada diğer varaklar da birer birer kaba alınıp aynı işleme tabi tutulur. Varaklar çoğaldıkça altın üç orta parmakla döndürüle döndürüle iyice ezilir. Varakların hepsi zamk üzerinde toplandıktan sonra, oturur vaziyette altını ezmeye en az bir saat devam edilmelidir. Eskiden daha da ince olması için el ayasıyla ezerlermiş. Ezme esnasında kap kucağa sıkıştırılarak, diğer el ile iyice kavranırsa ezme işlemi daha başarılı olur. Zamk veya bal, parmak hareketine mani olacak derecede koyulaştığında, birkaç damla su damlatılır. Fakat mümkün olduğu kadar az su ilavesine dikkat edilmelidir. Hatta, eski müzehhipler parmaklarını kaynayan suyun buharına tutup nemlendirme işlemini böyle hallederlermiş. Parmak rahat hareket ederken altın iyice ezilmez, ancak zorlandığı zaman esas ezilme başlamış olur. Altının iyi ezilip ezilmediğini anlamak için iki damla su damlatılır. Eğer altın, hâreler hâlinde su damlalarının üzerine çıkacak kadar incelmişse ezme işine son verilir. Fakat büyük parçalar görülüyorsa yeniden aynı tarzda ezmeye devam edilir. Ezme işlemi tamamlanınca, altını ezmekte kullanılan parmaklar, kabın içinde temiz su ile yıkanır. Parmaklar iyice temizlenince kaptaki altın su ile karıştırılır ve parmakla çalkalanır. Bu suretle altın zamktan kısmen ayrılmış olur. Daha sonra kabın alabileceği kadar su ilave edilerek 8-10 saat bir kenara bırakılır ve altının tamamen dibe çökmesi beklenir. Bekleme süresinde kabın sarsılmaması gerekir. Altının dibe çökme müddeti ne kadar uzun olursa o kadar iyi ezilmiş demektir. İyi ezilmeyen altınlar kısa zamanda dibe çöker ve ortada toplanır. Bu altını yeniden ezmek gerekir. Çökme işi tamam olunca altının üzerindeki kirli ve zamklı su, mümkün olduğu kadar yavaş ve sallanmadan diğer bir kaba aktarılır. Kaptaki ıslak altın zerreleri az bir su ile küçük ve derin olmayan bir kâseye boşaltılır. Kabın ağzına kadar temiz su ile doldurularak ikinci defa 10-12 saatlik müddetle bekletilir. Altın dibe çökünce üzerindeki su boşaltılır. Bu şekilde altın kullanılma kıvamına gelmiş olur. Kabın dibinde kalan ıslak altın kendi hâlinde kurumaya bırakılacağı gibi, hafif ateş üzerine konarak suyu uçurulabilir. Sarı boya görünümündeki bu altın üstü kapalı olarak saklanmalı ve her türlü tozdan korunmalıdır. Ezilen altını kullanmak gerektiğinde jelâtinli suyla karıştırılıp fırçayla sürülür.


4- MÜREKKEP
Lal altın ve is mürekkebi çokça kuIlanılmıştir. Lal, koşnil böceğinin kurutulmasıyla elde edilip Fatih devrinde halkarlarda çokça kullanılmıştır. Altın ve is mürekkebi hem tezbih hemde hat sanatının temel malzemesidir buyüzden her dönemde kullanılmıştır.


5-BOYALAR
Bugün tezhipte Batı'nın sentetik sulu boyaları tercih edilmekteyse de, eskiden binbir emekle elde hazırlanan tabiî boyalar kullanılıyordu. Bu cisimli boyalar deste-seng (=el taşı ) denilen ve üst tarafından kavranılan, alt tarafı dışbükey bir mermer taşıyla –sulu vasatta- ezilerek inceltilip zerrelerine ayrılırdı. Bu zahmetli işlem bitince, arapzamkı eriyiğiyle karıştırıldıktan sonra kullanıma hazır hâle gelmiş olurdu. Boyadaki arapzamkı miktarı çok mühimdir, çünkü fazlası çatlamaya, azı boyanın yerinden çıkmasına sebep olur. Bu boyaların niteliği, üzerinden asırlar geçen tezhip örneklerinin aynı parlaklık ve canlılıkla renklerini muhâfaza etmesinden bellidir. Bilinen eski boyalardan bâzıları şunlardır:
Siyah : İs mürekkebi ( is ve arap zamkı karışımı);
Beyaz : Üstübeç (bazik kurşun karbonat); tebeşir beyazı : (kalsiyum karbonat);
Lâciverd : Lâciverd taşı, lapislazuli; (en makbulü Afganistan'ın kuzey doğusundaki Bedahşan'dan geldiği için Bedahşî lâciverd olarak anılır);
Mâi ( mâvi ): Çivit-indigo (en iyisi Pakistan'daki Lâhur'dan gelenidir);
Mat kırmızı ( surh , verminyon ): Ham zencefre ( civa sülfür );
Parlak kırmızı : Lâl, kırmız böceğinin kurutulmuşundan yapılan ve yarı şeffaf özelliği olan mürekkep; Tuğla kırmızısı : Gülbahar ( demir oksit);
Sarı : Sarı toprak boyası ( demir oksit ); sarı zırnık ( zırnıh-ı asfar );
Turuncu : Kurşun oksit, sülüğen ( minyum); altınbaş zırnığı;
Yeşil : Bakır taşı (bakır karbonatı); sarı zırnık + lâhur çividi.


İs mürekkebi, tezhibin en zor işlemi olan ve en çok dikkat çeken tahrir çekme safhasında kullanılır. Su ile istenilen kıvama getirilen is mürekkebi, hem siyah boyadan daha incedir, hem de eserin her tarafında siyah rengi aynı tonda tutmak daha kolay olur. Bu boyalardan bir kısmı birbirine karıştırılmakla ara tonları da elde edilebilirdi.


6-TUTKAL
Eskiden ezilmiş altının fırçayla zemine sürülmesinde morina balığından çıkartılan ve balık tutkalı denilen yapıştırıcı suda eritilerek kullanılırdı. Fakat günümüzde bu maksatla jelâtinden faydalanılıyor.


7-FIRÇA
Yazma kaynaklarından anlaşıldığı üzere fırçanın eski ismi "kıl kalem"dir. Müzehhipler fırçalarını çulluk kuşunun ense tüylerinden kendileri yaparlardı. Gümüşi rente olan bu kıl kalemleri tahrir çekmek için kullanırlarmış. Eski kaynaklarda adı kılkalem olarak geçen fırça, bu sanatın gerçekleşmesini sağlayan başlıca âletdir. Motiflerin dış sınırına çekilen ve tahrir denilen çizgilere, bu fırçalar yardımıyla nüans verilir.

Tezhip Sanatı Kullanım Alanları

Yazma Eserler























XIII. Ve XIV. Yüzyıl Selçuklu ve Beylikler Dönemi Tezhip Sanatı

Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde yapılmış ilmi eserler ve Kuran-ı Kerimler, tezhip sanatımızın en eski ve önemli örneklerini içinde barındırır. XIII. yy’da medeniyet ve sanatlarının zirvesine çıkan Selçukluların başkentleri ve aynı zamanda önemli sanat merkezleri olan Konya’da, Selçuklu Sarayına bağlı sanatkarların yarattığı zengin fakat o nispette sade ve olgun süslemeli şaheserler tezhibin en güzel örnekleridir.

Selçukluların büyük devlet adamlarından ve hayırsever bir kişi olan Sahip Ata Fahreddin bin Ali’nin, hattat ve müzehhiplerin çalıştığı bir nakıshanenin sahip oldugu, tezhip nakışhanelerinin saraya ve önemli makamlara bağlılığını gösteren bir kayıt olup, o döneme ait bir yazma eserin zahriyesinde yer almaktadır. Tezhipçiliği Anadoluya getiren Selçuklular, stilize edilmiş hayvan motifleriyle bezeli “Rumi” üslubunu getirmişlerdir. Selçuklu tezhibi birbirine geçme geometrik şekillerden oluşur ki bunların içi benek, yıldız ve yaprak motifleriyle süslenmiş, çevrelerini çok karmaşık geometrik ulamalar çevirmiştir. Bunlarda zemin altın, çizgiler siyah olup, yer yer kırmızı ve maviyle renklendirilmiştir. Selçuklu devrinde görülen diger bir tarzda birbirlerine sırt sırta vermiş küçük formlardan oluşan münhani adı verilen tarzdır. Selçuklu, Mısır Memlukları ve Beylikleri dönemi tezhibi pek çok yönden birbirine benzerler. Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da Beylikler dönemi sanatı başladı. 1300’lerden 1454’lere kadar devam eden Beylikler devri sanatında Selçuklu sanatının etkileri görülür.

Tezhipleriyle bütünlük gösteren Selçuklu tezhip sanatının ardından gelen Beylikler Devri tezhip sanatında sulyen kızılı, yeşil, lacivert, altın güve tezhip zemini yazılarda beyaz renk belirleyici özelliklerdendir. Anadolu Artuklu tezhibinde Memluk ve Selçuklu karışımı çizgiler görülür.


Görsel 1- Bursa İnebey Medresesi, Ulucami Bölümü, 9. yüzyıl, 2723 katalog numaralı Kufi levha. Parşömen üzerine yazılmıştır. 


Görsel 2- Bursa İnebey Medresesi, Ulucami bölümü 563 katolog numaralı yazma, 9. yüzyıla ait olan bu örnekte çerçeve şeklinde bir tezhip görülür. Altın yaldız üzerine soluk gri ile yazılmış yazıların etrafında kahverengi ile hafif bir desen yapılmıştır. 

Görsel 3- Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya bölümü, 2984 katalog numaralı yazma. Burhaneddin Ebu Nasr Mesud el Anevi tarafından yazılmış Enisül Kulub adlı, Farsça yazılmış nesih ve talik kırması eserin 3. sayfasındaki tezhip. Altı dilimli şemselerin etrafında kalan boşluklar lacivert üzerine altınla kıvrık dal ve rumilerle doldurulmuş bir Selçuklu tezhibi, 13. yüzyıl


Görsel 4- Süleymaniye Kütüphanesi, Damat İbrahim Paşa bölümü 919 katalog numaralı yazma. Hafız-ı 
Ebru tarafından yazılmış, Zübbetüt Tevarih adlı farsça eser, Talik yazı ile yazılmış olan bu kitabın zahriye kısmındaki büyük oval tezhip. 13. yüzyıl.

Görsel 5- Süleymaniye Kütüphanesi, Damat İbrahim Paşa bölümü 900 katalog numaralı yazma. Gıyaseddin Muhammed b. Muhammeddin Muhammed Hüseyhi Şirazi tarafından yazılmış olan Habibüs Siyer fi Ahbar Efradi'l Beşer adını taşıyan bu eser Konya tezhibi ile bezenmiştir. Farsça talik ve nesih ile yazılmış kitabın serlevha tezhibi. 13. yüzyıl.

Görsel 6- Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya bölümü 1670 katalog numaralı yazma. El Malatavi Musafir b. Nasır'ın Enisül Halve Celisül Salve adlı cönk tarzında yazılmış Farsça kitabı. 14. yüzyıl. Anadolu Beylikler dönemine ait. Zahriye kısmındaki çift sayfa levha tezhibi.

 

Erken Osmanlı Dönemi ve 15. Yüzyıl Tezhip Sanatı

İslam Öncesi Türklerinde Toteizm, Şamanizm, gök tanrı inancı devam ederken, 10.yy. inanç sistemi değişmiş. Asya ve Horasan yavaş yavaş İslamlasarak Anadolu’ya Müslüman olarak gelirler. Asya kültür çevresi ile ilgili bilgileri ilk kez Herodot verir. Ayrıca Kurganlardan çıkan eşyalardan bilgi ediniyoruz.

Erken Osmanlı yazmalarında farklı etkileşimlerin birleşiminden doğan yeni bir tezhip üslubunun varlığı ilk bakısta sezilir. Osmanlıların saray çevresinde geliştirdikleri görkemli sanatlarının benliğine özgü motifleri, kitap süslemeciliğinde de görülür. Baslangıçta saraya baglı çalısan nakkaslar ve müzehhipler zümresinin kökenlerine ve fethedilen ülkelerin sanat alanında yarattıkları etkilere baglı olarak, belirli motif dagarcıgına sahip tezhip üslubu dogurmustur. Genellikle, yuvarlak kıvrımlar çizen dallar üzerine yerlestirilmis Rumiler ve Hatayi’ler, kimi kez tek baslarına, kimi kez kademeli olarak birlikte uygulanmıstır.

Kademeli kompozisyonlarda Timurlu sanatının etkisi sezilir. 15. yy’ın ilk yarısında, kitabın düzenlenişi ve tezhibi açısından varolan Memluk ve Timurlu dönemi Herat ve Siraz okullarının etkileri giderek özümlenmis ve yüzyılın ikinci yarısında orijinal bir süsleme üslubu yara özümlenmis ve yüzyılın ikinci yarısında orijinal bir uslub yaratılmıstır.

Bilinen Osmanlı Tezhiplerinin en erken örnekleri Makâsıd el-Elhân adlı musiki nazariyatı ile ilgili bir yazmada yer alır. (TSMK R. 1726). Sultan II. Murad, için hazırlanan eser H.838 tarihlidir. Sultana sunus yazısının bulundugu çift sayfalık zahriyesindeki tezhipler Osmanlı sanatı için gerçekten büyük deger tasır. Zahriyeler birbirinden farklı düzende tezhiplenmistir. Koyu mavi, yesil ve siyahın zemin rengi olarak kullanıldıgı bu tezhiplerde motiflerde çogunlukla altın yaldız, turuncu, beyaz ve mavi hakimdir. Bu dönemlerde Siraz ve Herat tezhip özellikle erken Osmanlı Tezhibinde etkindir.

Osmanlı Tezhip Sanatının bir ekol niteligini yansıtan ilk önemli dönemi Fatih Sultan Mehmed’in Saltanat Yıllarına rastlar. Fatih Sultan Mehmet’in Saltanat Yıllarına rastlar.

Fatih Sultan Mehmet ve veziri Mahmut Pasa adına hazırlanan çok sayıda tezhipli el yazma eserin günümüzde geldigi bu dönemin seçkin örnekleri, TSM ve Süleymaniye Kütüphanesi basta olmak üzere çesitli müze ve kütüphanelere dagılmıstır. Bu eserlerde genellikle zahriye de yer alır. Zahriyeler nadiren çift sayfa olarak düzenlenmistir. Ayrıca eserin basladıgı sayfaya da, baslık biçiminde tezhip yapılmıstır. Ana semalar uygulanmıstır. Ortada yer alan kitap ya da sunulan kisinin adının yazılı oldugu semseler, ya oval biçimde ya da oval biçimde yada tamamen dairevidir. Semseler alt ve üst kısımlarında ince uzun dikdörtgenler halinde yatay panolar veya sayfa köşelerinde köşebentler vardır. Genelde ana zemin boş bırakılmış semse ve kösebentler tezhip edilmiştir. Bu dönem tezhibinin baslıca dolgu motifleri ise, rumiler ve kıvrımlı dallar üzerinde sıralanan hatayi grubu çiçeklerdir. Rumiler çoğunlukla kapalı formlar oluşturan bir düzenleme ile bordür biçiminde sıralanır yada sezilmeyen bir simetri içerisinde yuvarlak kıvrımlı dallar üzerinde görülürler.

Renkler lacivert ve altın en etkili olacak şekilde kullanılmıştır. Ayrıca altın, beyaz, siyah, yeşil, kırmızı ve kiremit tonu renkler dikkati çeker. Başlıklarda ve zahriyede hat da süsleme ağırlıklı olarak tezhibin içinde yer alır.

16.yy’dan itibaren kitap sanatının vazgeçilmez bir süslemesi olan haklar örneklerine, Osmanlı kitap sanatında bu dönemde az olmakla birlikte rastlanır. Fatih’in hazinesi için hazırlanan Tezkiret’ül Kurtubi adlı eser, dönemin motif dağarcığını yansıtmaktadır. Altın yaldızla çalışılmış ve siyahla tahrirlendirilmis haklar çalışmaları eserin manzum kısımlarındaki boşluklarda, metinle cetvel arasında yeralır. 15. yüzyılda Osmanlı ile bir değişme, bir hamleye giren tezhib ve desen sanatlarımız, sanki bir geçiş dönemi yasar gibi. Anadolu Selçuklu İmparatorluğu zamanında kurulmuş saray nakışhanesi geleneği, Osmanlılar döneminde de devam etmistir. Bursa, Edirne ve 1453’ten sonra İstanbul gibi başkentlerin saraylarında kurulan nakışhaneler, özellikle Fatih 1451-1481 yılları arasında saltanatı süresince sayısız ve mükemmel eserler vermişlerdir.

Görsel 7- Süleymaniye Kütüphanesi. Fatih bölümü, 10 katalog numaralı Kuranı Kerim. Mesud bin Maksud al Faltani tarafından 866H/1461M tarihinde nesih yazı ile istinsah edilmiştir. Kitabın sekiz ve dokuzuncu sayfalarındaki tezhibi dikdörtgen şeklinde düzenlenmiş lacivert üzerine altınla çok ince dal ve çiçek bezemelerden oluşan ilk Osmanlı tezhibi. 15. yüzyıl.

Görsel 8- Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye bölümü 550 katalog numaralı yazma.  Kutli el din bin Muhammed'in Muhaddini Salat adlı Arapça eseri. 2. Mahmut vakıf mührü taşımaktadır. 114. sayfasındaki Osmanlı ilk dönem tezhibi örneğidir.

Görsel 9- Süleymaniye Kütüphanesi, Turhan Valide Sultan bölümü 265 katalog numaralı yazma, İbni Sina'nın Kanun Fit Tıb adlı eseri nesih ile yazılmış. Fatih Sultan Mehmed'in saray nakışhanesinde tezhiplenmiştir. Eserin zahriye kısmındaki tezhibi mekik şeklinde düzenlenmiştir. 15. yüzyıl.

Görsel 10- Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa bölümü 779 katalog numaralı yazma. Koca Nişancı Celalzade Tevkii Mustafa'nın Tabakatül Memalik ve Derecatül Mesalik adlı tarih kitabı. Kanuni dönemine ait olduğu bilinen bu eserin zahriye kısmındaki zengin klasik dönem tezhibi.

16. Yüzyıl Klasik Dönem
Osmanlı Tezhip Sanatının, Fatih’ten sonraki ikinci önemli dönemi 16. yüzyılın ilk yarısına rastlar. Çesitli motif ve üslupların yaratıldıgı bu dönem, klasik Türk Tezhibinin de hazırlayıcısı olmustur. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferinden (1514) sonra Tebriz’e girmesinden sonra, Herat’lı sanatçılar kendisine sıgınırlar. Bir grup Tebrizli sanatçı _stanbul’a gönderilir. Bu da Osmanlı saray sanatında kısa da olsa bazı sanat etkilerinin olusmasına neden olur. Bu etkiler kitap sanatlarına da yansır. 15. yüzyıl sonlarında Herat’da olusan son derece dekoratif olan süsleme üslubu ve bazı formların etkisiyle iplik inceliginde kıvrımlı dallar ve aynı incelikte Rumiler kitap süslemeciliginde kullanılır.

Tezhip, 16. yüzyılın ikinci yarısında daha önceki görülen yeniliklerin gelismelerin gelisim sahası olmustur. Tezhiplerin ana formu, motifler ve renkler burada olabildigince zenginlesmis ve gelismistir. Devrin nakkaslarından Nakkas Bayram B. Dervis ve Muhammed b. _lyas’ın da bu devirdeki çalısmaları Kanuni Devrini üst seviyeye ulastırmıstır. Tezhipte kullanılan motifler irili ufaklıdır.

Tepelikte büyük hatayi, yanında küçük hatayi, rozet ve gül goncalara rastlanır. Halkarda kullanılan motifler genellikle iridir. Yeni bir motif olarak kaplan postu ve pars benegi görülür. Agaç görünümündeki dallar da mevcuttur.

“Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçtigi 1520 yılında Saray nakıshanesinin basına getirilen Tebriz’den sürgün gelme Nakkas Sahkulu’nun Osmanlı Sanatına ve kitap süslemeciligine kazandırdıgı yeni bir üslup saray müzehhipleri arasında çok ragbet görmüstür. Nakkas Sah Kulu’nun Osmanlı sanatına ve kitap süslemeciligine kazandırdıgı yeni üsluba, 18. yüzyıl Osmanlı kaynak eserlerine dayanarak “Saz Üslubu” denilmektedir. Bu üslupta, hatayi adı altında toplanan Uzakdogu kökenli stilize çiçekler, 15. yüzyıl örneklerinden çok farklı biçimler ve boyutlarda ele alınmıs, degisik formlara sokulmustur.”

Kanuni Sultan Süleyman devrinde en güzel eserler verilmistir. Çünkü Kanuni, kitap sanatlarına çok meraklıydı. O yüzden onun devrinin eserleri pek çoktur. Bu devrin eserlerine “Klasiklesmis Eserlerimiz” diye bakılmaktadır. 16. yüzyıl Tezhip Sanatı, genis ve zengin imparatorlugun zevkleri ile paralel yürüyen olgun bir sanat anlayısıdır.

Kompozisyon sadeligi korunmakla birlikte,tüm klasik devir özelligi devam eder.

Tezhipler, çesitli formlar içinde görülür. Her çeside bu devirde rastlanır. Fatih devrindeki zahriyeler daha gelismis bir sekilde önümüze çıkar. Zahriyelerin bir kısmı madalyon seklindedir. Semse salbeklidir. Sayfaların kösebentleri rumi ve hatayilerle süslüdür. Bazı zahriyeler rumi ve hatayilerle süslüdür. Bazı zahriyeler salbeksiz ve madalyon seklindedirler.

Süslemeler çesitli formlardadır. Örnegin bazı örneklerde metnin etrafında dikdörtgen paftalar ve bunların üç yanında tepelik motifleri görülür. Pek çok örnegi olan bir baska süsleme tarzı da metnin etrafındaki paftalar ve üç yandan çeviren bordür halinde olanıdır. Bunların bazısında metin küçük bir yer kaplamakta etrafını çift sıra pafta ve üç yandan bordür çerçevelemektedir. Diger bir kısmında metnin etrafı tek sıra pafta ve üç yandaki bordürle çerçevelenmistir. Yalnız bunlarda, metin kısmının yazılısı degisiktir. Metin yatay ve dikey hatlar arasında yazılmıstır.

Diger bir anaform örnegi baslık seklidir. Bunlarda metnin üzerinde bir ana pafta, üst bordür ve tepelik motifi görülür. Bazı örneklerde sadece ana pafta ve tepelik veya ana pafta ve üst bordür görülür. Bazı örneklerde sadece ana pafta ve tepelik veya ana pafta ve üst bordür görülür.

Motif bakımından bu devir çok zengindir. Fatih devrindeki iri hatayiler yine görülür. Ortabag motifi burada da göze çarpar. İri Rumiler dikkat çeker. İlk sayfa düzenlemesinde oldukça küçük hatayi, rumi, bulut, gonca, penç, yapraklar, nar çiçegi, çintemani, tırtıllı yaprak motifleri görülür. II. Bayezid devrinde ilk defa kullanılan stilize bulut motifi tıg motiflerinde ve ayrıca Rumilerle birlikte görülür. Ayrıca bulut motiflerinin çesitli sekilleri ve kıvrımları baglayıcı fonksiyonları ile desenlerde bazen adeta rumilerin yerini aldıgı görülür.

Halkâr, Kanuni devrinde önem kazanmıstır. Oldukça iri hatayi, karanfil, sakayık, lale çiçekleri kullanılmıstır. 15. yüzyıl ve Bayezid devrinde sevilen ve hakim olan renklerin

kullanılmasına devam edilmistir. Ayrıca yeni olarak yesil, visne çürügü ve mor renklere rastlanır. Lacivert çok tatlı bir tonda yine bütün zeminlerde kullanılır. Altın yaldızın kırmızı ve yesili bazen ayrı ayrı, bazen de birlikte kullanılmıslardır. Bu dönemde zencereklerin azaldıgını, yerini daha çok çiçekli ve motifli bordürlere bıraktıgını görmekteyiz. Yine de iki, üç ve dört iplik kullanılarak yapılan çesitli zencereklere rastlanır.

 “16. yüzyılın ortalarına dogru, Türk Süsleme Sanatının motif dagarcıgının birdenbire zenginlestigi görülür. Bu yıllarda saray nakıshanesinin basına Sah Kulu’nun egitmis oldugu müzehhip Kara Memi geçmistir. Sah Kulu’nun Osmanlı Sanatına kendi yorumuyla yerlestirdigi Uzakdogu kökenli stilize çiçeklere (hatayi) karsıt, saray bahçelerinde yetistirilen lale, gül, sümbül, nergis, süsen, zerrin gibi çiçekler, bahar çiçekleriyle donanmıs meyve agaçları, serviler, narlar, Türk süslemeciligine konu olmustur. Kara Memi’nin getirdigi bu yenilik, gözlemci yaklasımla çizilmis çiçekler, önceleri tezhip sanatında uygulama alanı bulmus, giderek Tüm Osmanlı süslemeciliginin ana teması olmustur.

Kanuni’nin “Muhibbi” adıyla yazdıgı siirleri içeren divanını yanındaki usta ve çıraklarıyla birbirinden güzel tezhiplerle bezeyen Kara Memi, aynı zamanda halkâr tarzındaki süslemelerle yüzlerce sayfanın yaratıcısı ve natüralist akımın öncüsü olmustur. 21 Dönemin bilinen diger tezhip ustaları da Mehmet b. İlyas, Hasan b. Abdullah, Fadullah b. Aras, Bayram b. Dervis, Sir El-Hac, Abdullah b. Mehmed, Mehmet Selaniki’dir.

 17. Yüzyıl Tezhib Sanatı
17. yüzyıl, 16. yüzyılın devamı niteligindedir. Ancak, bu yüzyıl, gerek motiflerin gerekse kompozisyonların olusturulmasında genellikle bir duraklama ve gerileme yüzyılı olarak görülür. Renk kullanımında, daha evvelki yüzyıllarını parlak, canlı ve milli renkleri kaybolmus, altın yaldız fazlalasmıstır.

Tezhipli Kur’anlar, 17. yüzyılda fazla degisik bir süsleme getirmemislerdir. Kur’anın kutsal bir kitap olması nedeniyle tezhipler aynı belirli sayfalara yapılmaya devam edilmistir. Ancak müzehhipler Kur’an tezhipçiligini monotonluktan kurtarmaya çalısarak yeni üsluplar getirmeye çalısmıslardır. Dısarıya dogru tasan ve madalyonu andıran dıs bordürler buna örnektir. Ancak sayfa ve süsler aynı oldugundan sahife içindeki bocalanıs bir yenilik sayılmaz. 17. yüzyıl Kur’anları genellikle aynı tarzda tezhiplenmislerdir.

17. yüzyıl dini konulu eserlerde diger yüzyıllardaki gibi sık motifli kompozisyonlarla tezhip yapılır. Ancak anlasılamayacak kadar karısık degildirler. Kompozisyonlar, tezhip motiflerinin çok küçük olmalarına karsın, gayet güzel bir sekilde yerlestirilmislerdir. Simetrik bir düzende yapılan kompozisyon ve motiflerde orantısızlık sözkonusu degildir.

“17. yüzyıl tığlarında realist çiçek motifleri, hayvan figürlerine benzer sekiller, zerefsan (serpme altın) zemin üzerine igne perdahlı süsleme yer alır.” Bu yüzyılda pek çok da dini olmayan eser tezhiplenmistir. Örnegin, askerlik, tıp, musiki, tarih, cografya, risaleler gibi. Bu eserlerde Kur’anların tezhiplenmesi sırasında gösterilen titiz çalısma görülmektedir. 17. yüzyılda tezhip sanatı büyük bir ciddiyet içinde yürütülmektedir. Daha önceki yüzyıllarda bu yüzyılın aynıdır. Sadece sahifelerdeki yapılısları azlık veya çoklukla izah edilebilir.

17. yüzyıl tezhibinin saglam bir geçmisten sonra meydana gelmesi ve 16. yüzyıl gibi son derece parlak bir dönemi takip etmesi, bu asırdaki müzehhiplerin kendilerinden emin olmalarını saglamıstır. Artık bu yüzyılda tezhip gayet iyi bilinen bir kitap sanatı olarak karsımıza çıkmaktadır. Yine de her sanat kolunun bir dogus, yükselis ve çöküs devri vardır. Çöküs içerisindeki bir devletin sanatında gelisme görülmesi imkansız gibi bir seydir. 17. yüzyıl Osmanlı İmparatorlugu için parlak bir devir sayılsa bile aslında bir gelimse sözkonusu degildir. Yüzyılın sonlarına dogru imparatorlugun duraklama devrine girmesi tezhip gibi diger sanat kollarını da etkilemistir. Artık bundan sonra bir batılılasma dönemine girilecek, 18. ve 19. Yüzyıl tamamen batı etkisinde eserlerin verilecegi yüzyıllar olacaktır. Zencereklerin kullanımı bu dönemde iyice azalmıstır. Geometrik zenecerekler basitlesmis, pek çok eserde noktalamalar dikkate alınmadan fırça darbeleriyle kullanılmıstır. Bazı eserlerde iki ve üç iplikli zencereklere rastlanır. 16.

yüzyılın çiçekli bordürleri bu dönemde de devam etmektedir. Bu yüzyılın bilinen müzehhipleri Hasan ve Dervis Mehmed’dir.  17. yüzyıl, klasik tezhibin son parlak dönemi olması dolayısıyla büyük önem taşır.

Görsel 11- Süleymaniye Kütüphanesi, Sultanahmet bölümü 10 katalog numaralı Kuranı Kerim. Sülüs ile yazılmış eserin 3. ve 4. sayfalarındaki klasik dönem tezhibi. Altın üzerine zerenderzen bezemeli çok zengin bir örnek. 16. yüzyıl.


Görsel 12- Süleymaniye Kütüphanesi, Sultanahmet bölümü 2 katalog numaralı Kuran. Nesih ile 968H/1560M tarihinde istinsah edilmiş olan eserin ilk iki sayfasındaki klasik dönem tezhibi. 16. yüzyıl.

Görsel 13- Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih bölümü 13 katalog numaralı Kuranı Kerim. Arapça nesih ile 964H/1557M tarihinde Derviş Muhammed bin Mustafa Dede bin Şeyh Hamdullah tarafından istinsah edilmiş, Zahriye kısmındaki Klasik dönem tezhibi.

Görsel 14- Süleymaniye Kütüphanesi, Pertevniyal bölümü, 2 katalog numaralı Kuranı Kerim. Arapça nesih ile İbrahim bin Derviş el Buhari tarafından 959H/1552M tarihinde istinsah edilmiş olan bu eserin 3. ve 4. sayfalarındaki çok zengin klasik dönem tezhibi.

18. Yüzyıl Batı Etkisi ve Tezhip Sanatındaki Canlanış

17. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı el sanatlarının bazı dallarında hissedilmeye baslanan Batı etkisi, tezhip sanatında da görülür. Yüzyılın sonlarına dogru ilk örneklerini veren tezhip sanatındaki bu yenilik farklı bir anlayısla çizilmis ve renklendirilmis çiçek demetleridir. Üçüncü boyutun verilmeye çalısıldıgı çizim ve gölgeli boyamalarıyla bu naturalist çiçek buketleri veya tek çiçekler, Osmanlı kitap sanatında çiçek ressamlıgı diyebilecegimiz yeni bir türün dogmasına yol açmıstır.
Görsel 15- Süleymaniye Kütüphanesi, Halet efendi bölümü 174 katalog numaralı yazma. Mevlana Celaleddin Rumi'nin Mesnevi adlı eseri. Farsça talik ile 1029H/1699M tarihinde istinsah edilmiş 4. ve 5. sayfalarındaki şikaf halkari bezeme.

Naturalist yaklasımla yapılan çiçek ve çiçek buketleri, 18-19 yüzyıl boyunca Türk tezhibinde varlıgını sürdürür.

Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) saltanat yılları her türlü kitap sanatının, bu arada tezhip sanatının da adeta yeniden canlandıgı bir dönem olmustur. Klasik motifler ile kurulan kompozisyonların yanı sıra, Batı etkisiyle Osmanlı sanatına giren naturalist çiçek buketleri, kıvrık iri yapraklar tezhip sanatının zenginlesmesine yol açmıstır. Fatiha ve Bakara surelerini içeren tarihsiz bir Kur’an cüzünün serlevhasının gösterisli tezhibi, 18. yüzyıl ilk çeyreginde, klasik motiflerle yapılan yeni yorumun ilginç bir örnegidir (TSM Ktp. E.H. 259). Rumiler, stilize çiçekler ve çinbulutlarıyla biçimlendirilen degisik kompozisyonu, dilimli semseler içerisine yerlestirilen, simetrik düzende üsluplastırılmıs çiçek buketleri tamamlar. Renkler zenginlesmis, sırasıyla altın yaldız, lacivert ve yeni bir renk olarak da firuze mavisi bolca kullanılmıstır. Ayrıca lâl, sarı, yesil, kırmızı veya beyaza küçük alanlarda yer verilmistir. Semse içindeki motiflerin altın yaldız zeminine igne perdahı ile metalik görüntü verildigi izlenir. İgne perdahı, bu dönemden itibaren Osmanlı tezhibinde sıkça kullanılmıstır.

18. yüzyıl müzehhiplerinin en önde gelen ismi çiçek ressamı ve aynı zamanda rugani de (lake ustası) olan Ali Üsküdari’dir Sanatçının, lake kitap kapları, ashap üzerine lake yazı kutuları, yaylar, yazı altlıkları, kuburlar, kitap tezhipleri gibi, çesitli eserleri günümüze gelmistir. Kaynaklar, onun özellikle devrin ünlü hattatı Yedikuleli Seyyid Abdullah’ın yazdıgı Kur’an’ları tezhiplemek serefine eristigini belirterek överler. Sultan III. Ahmed (1703-30) döneminden III.Mustafa (1757-1774)’nın saltanat yıllarına kadar uzanan bir zaman diliminde çalıstıgı, imzalı ve tarihli eserlerinden anlasılır. Ali Üsküdari tezhip ve haklarlarında klasik tezhip üslubunu ve saz üslubunu sıkça kullanarak, yeni bir yorum getirmistir. Özellikle, saz üslubundaki basarısından ötürü, devrinin Sah Kulu’su olarak anılmıstır. Sanatçı ayrıca dönemin yeni akımlarını da basarıyla uygulamıs, üçüncü boyutu veren, gölgeli çiçek tasvirleri de yapmıstır. Klasik tezhip ve saz üslubu motifleriyle yaptıgı en önemli eserlerinden birisi, Sultan III. Ahmet’in celi muhakkak hatla yazdıgı kıt’alarını içeren murakkaanın lake kabıdır. (TSM Ktp. A. 3652). H.1136 (1723-24) tarihli bu murakkaa’nın içindeki son derece ince bir isçilikle yapılmıs zarif tezhip ve halkarlar da, Ali Üsküdari’nin elinden çıkmıs olmalıdır. Bunlarda, klasik zevkin yanı sıra, devrinin batı etkisiyle olusan yeni begenisini de görmek mümkündür. Sultan III. Ahmet’in tugra istifi ile yazılmıs hatlarından olusan bir diger albüm, devrin farklı

begenilerini ve tezhip sanatında ulasılan üst düzey sergileyen baska bir örnektir Eserin lake cildi H. 1140 (1727-28) tarihlidir ve mücellid Ahmet Hazine imzalıdır. Bu sanatçının saray enderununa mensup bir kisi ve aynı zamanda iyi bir müzehhip oldugu anlasılır.

18. yüzyıl tezhip – halkâr sanatının orijinal çalısmaları arasında laklanmıs kitap kapaklarının özel bir yeri vardır. Üçüncü boyut verilmekle beraber, üsluplastırılmıs çiçek dalı bezemeli, H. 1171 (1757) tarihli Edirneli Mustafa imzalı bir kitap kabı, bunlardan.

Görsel 16- Süleymaniye Kütüphanesi, Halet efendi bölümü, 55 katalog numaralı yazma. Al Yahsubi Abul Fazl İyaz bin Musa'nın Aş şifa bi-Tarihi hukuk-el Mustafa adını taşıyan hadis kitabı. 1198H/1783M tarihinde istinsah edilmiş olan bu kitap arapça olarak Yusuf el Zühdü tarafından yazılmıştır. Kitabın son kısmındaki şikaf halkar tekniği son dönem özelliği göstermektedir.

19. Yüzyıl Tezhip Sanatı
Bizde Rokoko tarzı, III. Ahmed zamanında Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’daki elçiliginin sonunda yazdıgı “Fransa Seyahatnamesi”nin dolaylı ürünü olarak ortaya çıkmıstır. 18. yüzyıldaki Fransa gezisi, Osmanlı Devletinin batıya açıldıgı ilk penceredir. Eserinde Versailles Sarayı basta olmak üzere Paris çevresindeki sarayları, bahçeleri anlatmaktadır. Bu arada Paris’te Rokoko tarzı eserlerin en güzelleri veriliyordu. Batı, Osmanlı yasamının kültürel, siyasi, ev esyaları, küçük sanatları ve giyimine kadar etki etmistir. Bunda 18. yüzyıl içinde gelen batılı sanatçıların da katkıları göz önüne alınmalıdır. _lk eserler batı tarzında yapılmakla beraber müzehhipler kısa zamanda Rokokoyu benimseyerek Türklesmis bir tarz haline getirmislerdir. Bu tamamen Türklesmis tarz, Fransız Rokokosu gibi sasaalı degil, sade ve gösterissiz bir hale getirilmistir. 18. yüzyıl sonu ve 19. Yüzyıl boyunca halkın begendigi bir tarz olmustur.

19. yüzyılda ampir tarzı bu mimaride hakimken, tezhipte Türk Rokokosunun en güzel eserlerini vermistir. Müzehhiplerimiz Rokokoya apayrı bir canlılık vermislerdir. Kur’an-ı Kerim, Elifba’lar, Musaflar, Mecmualar, Divanlar, Tarihler vb. pek çok din ve din dısı eserler bu dönemde tezhiplenmlistir Kur’an-ı Kerimlerde tamamen Rokoko tarzında akant dalları ve çiçekler kompozisyona hakimdir.

Kumaslı girland, kurdele ve halkalar göze çarpar. Bazı eserlerde klasik ve rokoko bir arada görülebilir. Bazı eserlerde tıglar klasik olarak çalısılırken, kompozisyonlar rokoko üslübundadır. Çiçek buketleri, çiçekli girlandlar ve püsküllerde oldukça sık ullanılmıstır.

Elifba’larda tezhip genellikle bütün sayfayı kaplamıstır. Elifba harfleri baklavalar içinde birer atlama olarak yerlestirilmistir. Kurdeleler, girlandlar ve hurma dalları göze çarpar. Akant yaprakların çiçek gibi düzenlendigi, tepelik hurmalarında çiçekli sepetlerin bulundugu eserlere de rastlanır. Buna karsılık bazı eserler göze batacak sekilde sadedir. Çiçek ve yapraklarda klasik tezhibin stilizasyonu yoktur.

Motifler bakımından inceledigimizde Türk Rokoko tezhibi bitki (floral) grubuna girer. Bunda da çiçekler ve yapraklar hakimdir. Sadece bitkisel motiflerin kullanılması Rokoko tezhibin en büyük özelligidir. Tezhiplerde kavuniçi, sarı, yesil, kırmızı, pembe, eflatun, mavi, kahverengi, mor gibi canlı renkler ve bolca altın yaldız kullanılmıstır.

Bazı eserlerde klasik tezhipten alınmıs motiflere rastlanır. Bunlar karısık üsluplu eserlerdir. Tezhip çerçevelerinde zencerek, çiçek ve akant yaprakları görülür.

Yazı içinde yer alan duraklarda yaldızlar, çiçekler ve yapraklar görülür. Besmelelerin uzantılarında lale, gül, mine gibi çiçekler bulunur. Zencerekler bazı örneklerde klasik tarzda bazı örneklerdeyse tamamen fırça darbeleriyle yapılmıs basit örneklerdir. iki ve üç iplikle örneklere rastlanır.

Eserlerde gölgeleme önemli bir yer tutar. Çiçekler, yapraklar dalından yeni kopmuş gibidir. Bunlar vazoya konmus veya demetler haline getirilmiş olarak tezhip edilmiştir. Bu canlılık eserlere gölgelendirme sayesinde kazandırılmıştır. Sayfa kenarlarındaki halkarlar klasik ve rokoko tarzındadır.

Bu dönemin bilinen müzehhipleri, El-Hac Yusuf bin Hüseyin, Seyyid Ahmet, Mustafa el-Üsküdari, Seyyid Mehmet Arif, Hasan (Sakusi Karaman), Ahmed Ziyai El-Tokadi, Seyyid Ahmed Ataullah Hezargaradizade, Hüseyin Rıfat Caferzade, Seyyid Abdullah Zühdi, Seyyid Abdullah Hamdi Muhsinzade, Seyyid Hasan Pertev, Hüseyin Hüsni, El-Haci Ali Rız, El-Hac Ahmed _slamboli, El-Hac Seyyid Hasan Rıza, Nureddin, Osman Yumni, Bahaeddin, Üstad Ahmed, Ata, Lazgradizade Ahmed, Lalelili Sakir Hacı Hasan Salih Tevfik Efendi, Sarhos Ali, Hacı Nuri’dir.

Yetenekli sanatçılar ve onların yetistirdigi ögrencilerle günümüze değin varlığını belli bir ölçüde koruyabilmiştir.


Kaynak 
https://www.unutulmussanatlar.com/2015/09/tezhib-sanat.html
https://tezhipnedir.wordpress.com/tezhip-2/tezhip/

Yorumlar

Yorum Gönder